29 Eylül 2011 Perşembe

A fost sau n-a fost (12.08 east of bucharest)

(Dikkat Spoilerin dibine vurmuş yazı)

Filmi kısaca; gerçekçi, karakterler ve kasabanın doğallığıyla beraber gündelik hayatı yansıtmaya çalışan, eski ‘komünist’ rejimle ve yerine geçen “kapitalist” sisteme ince bir eleştiri getiren absürt komedi diye tanımlayabiliriz.


Diktatör Çavuşesku  22 Aralık 1989’da saat 12:08 de Bükreş’ten kaçarken halk bir devrim gerçekleştirmiş, Romanya “komünizm”’den çıkıp yeni dünya düzenine ayak uydurmuş, liberalizme kanlı bir geçiş gerçekleştirmiştir.

Film, devrimden 16 yıl sonra Bükreş’in doğusunda yer alan bir kasabada geçiyor. Kahramanlarımız Devrimin kendi kasabalarında da yaşanıp yaşanmadığını tartışmak üzere bir araya geliyorlar.


Kasabanın yerel televizyonunda tartışma programı hazırlayan Jderescu, 16 yıllık bir soruya cevap arıyor. Devrim gerçekleşirken kasaba halkının devrime katkısı ne olmuştur? Programın amacı Devrimin ihtişamını devrimin tanıklarıyla yeniden yaşamaktır. Ancak tek bulabildiği aksi bir ihtiyar ve tüm maaşını borçlarına yatıran alkolik bir tarih öğretmenidir.


İnsanlar geçmişteki olayları olduğu gibi objektif bir şekilde hatırlamazlar. Duygularımız olayları zamanla yumuşatır süsler ve daha iyi bir hale getirir. Bu bizim şartlara uyum sağlayarak yaşamı devam ettirmemizin bir yoludur. Filmde kasabalıların yaşam standartlarında herhangi bir düzelme olmamış, yaşam tarzları değişmemiştir ancak yine de yaptıkları devrimle gurur duyup eski sistemin kötülüğünden bahsetmektedirler.


 


“Komünizmi” Liberalizm için terk eden kasaba halkının yaşam koşulları daha da kötüye gitmiş diyebiliriz. Nasıl bir devrim gerçekleştirdiklerinin cevabını kimse bilmiyor. Jderescu’nun televizyon programında sorduğu “Bir mağarayı daha büyük bir mağara için mi terk ettik” sorusu aslında yönetmenin seyirciye sorduğu bir soru değil bilakis bir cevaptır. Yıkık dökük binalardan, eski arabalardan, insanların renksiz giyiminden kasabanın mutsuzluğunu hissediyorsunuz. Mekân kurulumunun yarattığı etki karakterlerle de destekleniyor.



Bir sahnede tarih öğretmeni Osmanlı İmparatorluğu sınavından kalan öğrencilerine tekrar sınavında nereyi biliyorsunuz onu sorayım der. Öğrencilerin hepsinin aklına Fransız Devrimi gelir. Sadece onu biliyorlardır çünkü onlar devrimin çocukları; başkalarının yaptığı devrimin..


Film gerçekleşmiş bir devrimin ihtişamını anlatacakken tamamen ters yöne dönüp devrimin gerçekten olup olmadığı sorusunu soruyor. Bu küçük kasabanın sade yaşamı abartısız bir anlatımla seyircinin önüne aktarılıyor. Jderescu’nun acemi kameramanının kadrajından filmi izlemeye başladığınızda hareketli hatta sarsılmaya başlayan kameranın etkisiyle film sizi içine çekiyor, o andan itibaren filmden öte bir şey olmaya başlıyor. Telefonla bağlanıp şu haklı bu haksız demek istiyorsunuz. Televizyondaki tartışma alevlendikçe gerçeklerin ortaya çıkması yerine gerçek ve yalanın sınırları bulanıklaşıyor adeta bizim televizyonlardaki tartışma programlarına benzemeye başlıyor. O anda filmi bırakıp tartışma programını izlemeye koyuluyorsunuz. Artık gerçek bir meselemiz var ve merakla gerçeği tahmin etmeye çalışıp taraf tutmaya başlıyoruz.

Saat önemlidir çünkü 12:08 de diktatör devrilmiştir. Kasaba halkı ise meydana 12:30 da toplanmıştır. Öğretmen Manescu saat 11,30 civarında hükümet binası önüne 3 arkadaşıyla beraber gidip rejimi protesto ettiklerini daha sonra halkın onlara katıldığını iddia etmektedir. Fakat telefonla programa katılanların çoğu onu yalanlamaktadır. Bu noktada öğretmenimizin yardımına ihtiyar Piscoci yetişiyor: “Devrim önce Bükreş’te gerçekleşti sonra yavaş yavaş bütün ülkede.. Devrim sokak lambalarına benzer; önce merkezde yanar sonra bütün kasabaya yayılır.



Aynı nehirde iki kez yıkanamazsın

Tarihi değiştirme fırsatı insanların eline çok nadir geçer ve tek seferlik bir şanstır. Onu değerlendirmek sizin elinizdedir. Ondan sonra yapacağınız hamleler asla ilkinde yapmanız gereken değildir artık farklı bir şeydir. Her şey değişmiştir siz dışarıda kalmışsınızdır.

Film kısaca “yapılmış devrimi sahiplenmek yerine zamanında diktatörü yıkmak için sokağa çıkmalıydınız” diyor. Diktatör devrildikten sonra sokağa çıkmakla devrim yapmış olamazsınız. Kasabada sokağa çıkan halkın devrim yapmak için mi yoksa zaten devrilmiş diktatörün arkasından yeni rejime yaranmak için mi toplandığı belli değil.


İhtiyar Piscoci devrimin olduğu günü şöyle özetler: “O sabah Çavuseşku televizyona çıkıp herkese 100 ley dağıtacağına söz verdi sonra yayın gitti. Karıma 100 ley ile tatile gidebileceğimizi söyledim. Biz tatil hayalleri kurarken yayın yeniden geldi ve devrimin kazandığını söylediler. Karım sevinçten çığlıklar atıyordu ben ise söz verdiği 100 leye üzülüyordum. O parayla tatile gidecektik.”

Devrim bilincinin ulaşmadığı bu kasabanın özeti aslında bu cümleler. İnsanlar şartlardan memnun değiller ama baştakilerin onlara satabileceği, onları oyalayan hayalleri var. Ne zaman bir devrim fırsatı gelse; para, tatil, bir üst sınıfa çıkma, yoksulluktan kurtulma vaadiyle uyutulmuyor muyuz?



Filmin sonuna gelince, akşamüstü karanlık çökmeye başlamıştır ve Kafasesi der ki: “İhtiyar yanılıyordu fotosel icat edildiğinden beri hepsi (sokak lambaları) aynı anda yanıyor.”  Ve kamera kasaba merkezinden uzaklaşır, sokak lambaları yanmaya başlar.Yönetmen bizi kendi gerçeğimize inanmaya bırakır.